İnsanların doğayla uyum içerisinde , ekolojik sınırlar
dahilinde verimli yaşaması için gerekli
olan su ve toprak yeterliliğini sağlamakla ilgili ciddi sıkıntılarımız var.
Tarih boyunca göç ve yerleşme hareketliliği bu iki kaynak üzerinde gerçekleştiğini
düşünecek olursak ata bağlarımızın uygarlıklarının su ve toprağa verdikleri
değer ile geliştiğini fark ederiz.
Bitişik ekolojik
sistemler bünyelerinde barındırdıkları zenginlik- çeşitlilik- birçok
bitki ve hayvan türünün sağlayıcısı su ve toprak potansiyeline bağlıdır. Bitişik
ekolojik sistemlerin bir parçası olan insanoğlunun doğrudan veya dolaylı olarak doğaya
verdiği zarar doğa ile insan arasındaki
kuvvetli bağları zayıflatan, çözen etkiler oluşturmuştur.
Sonuçları yaşıyoruz,
nedenleri değil. Çevre kirliliği olarak adlandırdığımız bu durum karşısında (hava, toprak ve su kirliliği ) üçlü
çemberin dönüş hızını artıran yaklaşımlar ile alabildiğimiz sonuç bellidir. Üretim faaliyetlerinden yoksun,
tüketim çılgınlığı içinde bilinç aşınması geçiren insan kendine ve doğaya
yabancılaşmıştır.
Ata bağlarımızın Anadolu topraklarına göç sırasında
yanlarında getirdikleri aşkın, güzelliğin, sevginin bitkisi olan gülün orijini
Doğu Asya'dır. Güvercinler ise cezayı telafi etmek istemi
taşımasından ötürü barış kuşu olarak Orta Asya’dan göç dalgası ile eğitilerek getirilmiştir. Güllerin nazı, güvercinlerin sitemi üzerine dokunan sayısız hikaye, destan, şiir … ile
yüreklerinizi selamlamak isterim.
“Gök, toprak ve su kutsaldır.”
Toprak, su can ise aynı
göğ içinde nefesiniz nefesimdir.
TOPRAĞINA SUYUNA SAHİP ÇIK!