26 Şubat 2021 Cuma

Uşak Belediyesi Sanat Akademisi Çocuk Sesler Korosu - Münevver ZENGİN

 



Uşak Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan çocuk korosunda8-13 yaş arası çocuklar yer alıyor. "Tek ses”, "çift ses”, "ritim tekrarı”, "melodi tekrarı” ve "ezgi” (şarkı) kategorilerinde müzik öğretmenleri tarafından yapılan değerlendirme neticesinde yeterli görünen çocuklar koroya katılmaya  hak kazanıyorlar.

Müziğe gönül veren 8 ve 13 yaş arasındaki çocuklardan oluşturulan çocuk korosu ilk konserini 9 Nisan 2011 Cumartesi günü Atatürk Kültür Merkezi’nde verdi.

Çocuk Korusunun oluşumunda, gönüllü olarak çalışan, Müzik Öğretmeni Münevver Zengin’in büyük emekleri bulunmaktadır. Uşak Belediyesi Çocuk Korosu’nu oluşturan Müzik öğretmeni Münevver Zengin, 1988 yılında Uşak’ta doğdu. Çok küçük yaşlarda müziğe olan ilgisini keşfeden Zengin, ailesinin de desteğini alarak müzik eğitimine başladı. İlk öğretim yıllarında Uşak Güzel Sanatlar Lisesi’nde Ayhan Aydın ve Doğan Ünlüyurt’dan bağlama dersleri alarak kendisini geliştirdi. 2001 ve 2002 Öğretim yılında Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nin açmış olduğu sınavı iyi bir derece ile kazanarak orta öğretime geçiş yaptı. 2010 yılında Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalını bitiren Zengin bir çok müzik topluluğunda yer aldı.

23 Şubat 2021 Salı

Yakamoz

 



                 Yakamoz, Yunanca bir kelime olup, deniz yüzeyindeki ışıltı demektir. Ay ışığının denizde oluşturduğu yansıma Yakamoz değildir.Bu yansımaya Ay'ın şavkı denir.Sanılanın aksine Yakamoz, Ay olan gecelerde olmaz.

                   Denizde birçok farklı canlı türü yaşamaktadır. Bu canlı türlerinden biri de tek hücreli olan alglerdir. Bu alglerden Noctiluca üst sınıfından noctiluca scintillas (noctiluca miliaris) ışık saçan türleridir. Dokunulduklarında mavimsi-morumsu bir ışık saçıyorlar. İşte bu canlıların deniz yüzeyinde oluşturdukları mavimsi parıltı ve görüntüye yakamoz denilmektedir.

                   Yakamoz denize yansımaz, denizin içinden çıkar. Denizde yaşayan ve dokunulduklarında ışık saçan noctiluca scintillas algleri yakamozu oluştururlar. Maldivler’deki Vaadhoo ve Kuredu Adaları yakamozun en muhteşem görüntü sunduğu bölgelerdir.

                  Türkiye’de gerçek yakamoz ancak ay ışığının, tekne ve şehir ışıklarının olmadığı sahillerde yüksek bir tepeden deniz izlendiğinde mümkün olabilmektedir.Balık sürülerinin yakamozlara dokunmasıyla deniz yüzeyinde sanki floresan lambaları yanacak ve denizi mavimsi bir ışık dalgası saracaktır.Gerçek yakamoz,muazzam görüntüsüyle işte o zaman ortaya çıkacaktır.

Ömer CESUR- Kütahya- Çoban Heykeltıraş

 



Kütahya'da 50 yıl önce bir köyde çobanlık yaparken ürettiği çamurdan heykellerle sanata adım atan ve ''Çoban Heykeltıraş''  Ömer Cesur 71, ilerlemiş yaşına rağmen sanattan kopamıyor.



Atölyesinde çini ve seramik hamurundan heykeller yapan Cesur, ilkokulu şimdi merkeze bağlı bir mahalle olan Siner köyünde tamamladıktan  maddi imkansızlıklar nedeniyle öğrenimini sürdüremedi.

 Gençliğinde köyünde marangozluk, taş duvar ustalığı ve çobanlık yapan Cesur, öğrenim hayatı ile geliştiremediği yeteneğini kendi çabalarıyla açığa çıkarmayı başardı.




(Çobanlık yaparken su kenarlarında çamurdan heykel yapmaya başladığını ve o yıllarda tanıştığı bir heykeltıraşın desteğiyle sanatını geliştirdiğini dile getiren Cesur, şöyle konuştu:

''Daha sonra dünyaca ünlü çini ustamız merhum Sıtkı Olçar ile tanıştım. İlk heykellerim onun dükkanında satıldı. Sıtkı Usta'nın tavsiyesiyle yurt çapında tanınmış sanatçı dostlar edindim. Onların da desteğiyle heykeltıraşlığımı geliştirdim. Şimdi çini ve seramik hamurundan her türlü heykeli bire bir yapabiliyorum.'')


Kütahya'da oturan evli ve 2 çocuk babası Ömer Cesur, 1970 yılında çobanlık yaparken rahatsızlanınca hastaneye kaldırıldı. Aynı odada birlikte kaldığı çini ustasının elindeki hamurla heykel yapmasından etkilenen Cesur, çamur hamuru alarak heykeller yapmaya başladı. Hastaneden taburcu olduktan sonra sanatından etkilendiği Abdurrahman Özer ile birlikte çalışmaya başlayan Cesur, kısa sürede kendi atölyesini açarak çini ve seramik ustası oldu. Bunun yanı sıra marangozluk, heykeltıraşlık, taş duvar ustalığı, çeşme ustalığı ve şömine ustalığını da öğrendi. Cumhuriyet Mahallesi'nde kurduğu atölyesinde 49 yıldır çini ve seramik üzerine heykeller yaparak geçimini sağlayan Ömer Cesur, yeni çırak ve ustaların yetişmediğini söyledi.



22 Şubat 2021 Pazartesi

Şiiri Yaşayan Şair Orhan Veli

 





Orhan Veli Kanık

Türk şiirinin en önemli şairlerinden Orhan Veli Kanık, 1914 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaöğrenimini Ankara Gazi Lisesi'nde yapan Orhan Veli, daha sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne girdi. Ancak üniversite eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çeşitli resmi görevlerde memur olarak çalıştı.

Orhan Veli Kanık'ın ilk şiirleri 1936 yılında Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Şiirlerinde yerleşik kalıp ve klişeleri yıkan basit ve sade halk dili ile sıradan insanın güncel yaşamına eğilen Orhan Veli, arkadaşları Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat ile "Garip" akımını kurdu.

Orhan Veli, Garip akımını, sadece yazdıklarıyla değil, hayata karşı duruşuyla da açıklıyordu. O şiirlerinde hayatından kesitler sunan değil şiirlerini yaşayan bir şairdi.




Anlatamıyorum 

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

19 Şubat 2021 Cuma

Toroslar'ın Ana Yüreği -Ayşe KOÇER



Karaman'ın Ermenek ilçesine bağlı Görmeli köyünde yaşadığı zorlukları döktüğü dizelerle tanınan Ayşe KOÇER (66), şiirlerini kitap haline getirmek istiyor.


İlkokulu bitirdikten sonra evlendirilen Ayşe Koçer'in evliliği, 53. yılına girdi. Her karşılaştığı sıkıntı için bir şiir yazan Koçer, kendini tanıtırken şu dizeleri söylüyor;

"Köyümü sorarsan Görmeli köyü.

Kimliğimi sorarsan yaşayan ölü.

Açmadan soldurdum tomurcuk gülü.

Benim hayatım romandır, roman."




"Koçer, ilkokul mezunu olmasına rağmen okumayı ve şiir yazmayı çok sevdiğini vurgulayarak, "Yaşadığım tüm sıkıntı ve zorlukları şiirle aşmaya çalıştım. Beni çocuk yaşta evlendiren anne ve babam, eşim, beni ameliyat eden doktorlar, kısacası her şeyle ilgili yazdım. 800'den fazla şiirim var ve bunların birçoğu halen hafızamda." ifadelerini kullandı." 

Abbas SAYAR

 

        



Yazar ve şairdir. 21 Mart 1923 tarihinde Yozgat’ta doğdu. 1941’de Yozgat Lisesi’ni bitirdikten sonra 1945 yılında evlendi ve İstanbul’a yerleşti. Dört dönem İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Türkoloji eğitimi aldı, ancak eğitimini yarıda bırakarak Yozgat’a döndü. Bir süre çiftçilikle uğraştı. Yeniden İstanbul’a giderek matbaa kurdu, 1953’te Yozgat’a dönerek İstanbul’daki matbaasında 15 günde bir çıkarttığı gazeteyi Yozgat’ta yayımlamaya devam etti ve böylece şehrin Bozlak adlı ilk yerel gazetesini çıkarttı. Yozgat’ın Bozok ve İleri gazetelerinde çeşitli yazıları yayımlandı. Kısa bir süre politika ile ilgilendi. Yozgat Demokrat Parti müteşebbis heyeti kurucuları arasında yer aldı, ama politikaya olan ilgisini kısa zamanda yitirdi.

        11.07.1989 yılında Ayvalık Lisesi Edebiyat Öğretmeni Hanife Ender Sayar’la ikinci evliliğini yaptıktan sonra Balıkesir-Ayvalık’a yerleşti. Edebiyatın yanı sıra resim sanatı ile uğraştı. 1990’larda Ankara Antalya, Ayvalık ve İzmir’de sergiler açtı. 04.08.1999’da yatağında uyurken gece yarısına doğru fenalaşarak beyin kanaması geçiren Sayar, bir hafta sonra 12 Ağustos 1999 tarihinde İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde hayatını kaybetti. Mezarı Yozgat’tadır.

        Abbas Sayar’ın bir oğlu vardır. Yozgat’ta askeri gazinonun bulunduğu bir sokağa adı Abbas Sayar’ın adı verilmiştir.

        Abbas Sayar, yazmaya şiir ile başladı. Toplam 6 şiir kitabı yayımladı. Bu kitaplar çok dar bir çevrenin dışına çıkmadığından bugün bilinmemektedir. Ancak daha önce yayımladığı tüm şiirleri 1992 yılında derlenip Boşluğa Takılan Ses adıyla kitaplaştırılmıştır. 1999’da ölümünden sonra derlenebilen şiirleri ise Şiirler adıyla yayımlanmıştır.

       1950’lerde roman türüne geçti. İlk romanı “Yılkı Atı”nı yazdıktan yaklaşık on-on beş yıl sonra 1970’te yayımladı. Yılkıya bırakılan bir atın doğadaki yaşam savaşını anlatan ve arka planda köy halkının yoksulluğu ve çaresizliğini sergileyen roman daha sonra filme uyarlanmıştır.

        “Yılkı Atı”nı yayımladıktan sonra ikişer yıl arayla romanlarını yayımlamayı sürdürdü. 1972’de yayımladığı “Çelo”, radyo oyununa (Nebahat Abla’yı Yitirdik adıyla) uyarlanmış; 1974’te yayımladığı Can Şenliği ise TV1’de dört bölümlük bir dizi film olarak gösterime sunulmuştur.

        Yazarın tek öykü kitabı “Yorganımı Sıkı Sar” 1976’da, “Dik Bayır” adlı romanı 1977’de yayımlandı. Takip eden yıllarda “Tarlabaşı Salkım Saçak” (roman, 1977), “Anılarda Yumak Yumak” (anı-roman, 1990), “Boşluğa Takılan Ses” (şiir, 1991), “Noktalar” (öz deyişler, 1991) adlı kitaplarını yayımladı.

        Abbas Sayar’ın yapıtları köy edebiyatı kategorisinde değerlendirilir. Yapıtlarında genellikle Orta Anadolu’yu anlatır. Romanlarında Türk köylüsünün nasıl yaşadığını bilmek, öğrenmek ve yaşam koşullarını değiştirmek gerektiğini aydınlara ve politikacılara haykırır.

        “El Eli Yur El de Yüzü” adlı romanında ise politika ile uğraştığı dönemdeki anılarından yola çıkarak 1954-1957 seçimlerinde Zağcıoğlu köyünün genel durumu, köylünün politikacılara bakışı, politikacılarla köy halkının birbirlerinden beklentilerini bir kara mizah örneği olarak gözler önüne serer.

        “Yozgat Var, Yozgatlı Yok” (2007) ta Abbas Sayar 1930’lardan 1980’lere uzanan yaklaşık yarım yüzyıllık bir zaman dilimi içerisinde Yozgatlının serüvenini olayların aydınlığında akıcı bir dille gözler önüne sermektedir. Ölümünden sonra yayımlanan bu kitabında Sayar, yalnızca Yozgat’ın cumhuriyetli yıllarına ait tarihine ağır başlı ışıklar yollamakla kalmıyor, Yozgatlıyı da eleştirel bir bakış açısıyla sorguluyor.

        Kazandığı ödüller:

        1971 TRT Roman Başarı Ödülü, Yılkı Atı

        1973 TDK Roman Ödülü, Çelo

        1975 Madaralı Roman Ödülü, Can Şenliği

        1987 Yozgatlılar Dayanışma ve Kültür Derneği Şükran Plaketi

        1992 Yibitaş Holding – Erdoğan M. Akdağ – 50. Sanat Yılı Plaketi

        1992 Kültür Bakanlığı – Kültür Bakanı : D. Fikri Sağlar – 50. Sanat Yılı Plaketi

        1992 Yozgatlılar Kültür ve Dayanışma Derneği – 50. Sanat Yılı Plaketi

        1992 Gazeteciler Cemiyeti – Başkan: Osman Hakan Kiracı – Yozgat’ın İlk Gazetecisi Plaketi

        1995 Edebiyatçılar Derneği Onur Plaketi ve Altın Madalya Ödülü

        1998 Türkiye Yazarlar Sendikası – İzmir Kitap Fuarı 98 – Yazarlık Emeğine Saygı Plaketi

        1998 Türkiye Yazarlar Derneği Ödülü

                                                                                       Kaynak: Muhsin KÖKTÜRK




17 Şubat 2021 Çarşamba

Müzisyenlik

 


S
esin ve sessizliğin belirli bir zaman aralığında ifade edildiği sanatsal bir form olan müzik, geçmiş ve şimdiki bilinen her kültürde zaman ve mekanlar arasında büyük çeşitlilik göstermektedir.

Hasat zamanlarında verimi artıracak motivasyon kaynağı, törenlerin tamamlayıcısı , insanların tedavilerinde şifa ve psikolojinin destekçisi, yaşantıya teselli çoğaltan-güzel eyleyen-  moral unsuru olan müzik insanlık tarihine ayna olan olağanüstü nitelikler barındırır. 

İnsani yaşamın az çok her alanına nüfuz etmiş olmasına rağmen Steven Pinker (1997) ve Charles Nussbaum’un (2007) dikkat çektikleri gibi müzik, bir muamma ve bilmece olarak karşımızda durmaktadır.

 Dünya olmasa bile müzik olurdu. (Schopenhauer, 1969: 257)



Ait olduğu coğrafyanın sınırlarını aşıp duyusal çevrimde tüm zamanların ruhuna dokunmasıyla ve  üretenlerin duygularını yansıttığı kadar dinleyicinin kalbine ulaşabilen müzik güzel sanatlar içinde ayrı bir öneme sahiptir.

Müzisyenler, hayatını müziğe adayan, her anını müzik ile ifade edebilen ve hayatını müzik ile idame etmenin yollarını ararken kendisi de bir müzik olmuş kişilerdir. 

Müzisyenlerin yaşadığı sorunların tetikleyici faktörlerinin başında toplumun katı gücü gelmektedir. Kendinden şüphe duyma, reddedilme ve başarısızlık kaygısı ile içgüdüsel gerilimi baskılamanın sonuçlanma stresi, kötü tavsiye ve istismar...  

Bir araştırmaya göre:

Müzik endüstrisinde varlığını korumaya çalışan dünya genelinde müzisyenlerin yaklaşık  yüzde 60'ı psikolojik sorunlarla mücadele ediyor.(Tükenmişlik, zihinsel çöküntü...), yüzde 68'inin yalnızlık ya da aileden, arkadaşlardan ayrılma ile ilgili çözümsüzlükleri sürüyor, yüzde 75'i ise performans kaygısı yaşamalarına neden olan fiziksel hastalıklarla baş etmek zorundalar.

 Sağlığın korunması ve hastalıkların iyileşmesi; iyiliğin yaygınlaşması ve gerçekleşmesinde hayati rol oynayan müzisyenlerin  tecrübelerinin izahından anladığımız o ki  "Sanatçıların statülerini ve sosyal haklarını güvence altına alan yasal düzenlemeler zorunludur."

16 Şubat 2021 Salı

TÜRK HALK ŞAİRİ- KAYGUSUZ ABDAL



Aşk ile geldim cihana, meskenim dağlar menem
Terk edip cümle sivayı, mahrem-i tevhid menem
Guş edince men aref esrarını, mest olan ehkâr menem
Şöyle ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal  menem

KAYGUSUZ ABDAL  (1341-1444) Hayatı hakkında kesin bilgi  olmayan Alâeddin Gaybî - Kaygusuz Abdal; Alanya beyi Hüsameddin Mahmud’un oğlu, Alaeddin bin Yusuf’un torunu olarak bilinir. Sarayda yetişen, iyi bir eğitim alan ve gençliğinde avcılık ettiği rivayet olunan Kaygusuz Abdal hakkındaki bilgileri Abdal Musa Velayetnâmasi’nde yazıldığı kadarla sınırlıdır. " Menkabeye göre, Gaybî, bir gün yaraladığı bir geyiği kovalarken yolu Abdal Musa’nın tekkesine düşer. Dervişlerden geyiği sorar. Abdal Musa, koltuğunun altına saplanmış oku göstererek, “Oğul attığın ok bu mudur?” diye sorar. Şaşıran ve üzülen Gaybî, Abdal Musa’dan af diler ve Abdal Musa’nın tekkesine kul olur. Tekkede kırk yıl hizmet eder. Bir süre sonra şeyhinden izin isteyerek Mısır’a gider. Mısır sultanının izniyle Nil kıyısındaki Kasrü’l Ayn denen yerde bir dergâh kurar. Bir süre sonra hacca gider, Kerbela ve Necef’i ziyaret eder. Daha sonra Anadolu’ya dönerek Abdal Musa’nın yanına varır."

 Kimi şiirlerinde geçen yer adlarından anlaşılacağı üzere, 1424-30 yılları arasında Rumeli’ye geçtiği, Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastır’da bulunduğu kaydolmuştur. 

İleri sürülen bir görüşe göre Mısır’a dönmüş ve orada vefât etmiştir. 

Bazı kaynaklarda Elmalı’da ölmüş olabileceği ileri sürülmüştür. 

Kaygusuz Abdal’ın işlediği ana tema sevgidir. Şiirinin kaynağını tasavvuf düşüncesi oluşturur. "Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasında anılır. " Şiirlerinde hece ölçüsü ve sade bir dil kullanmıştır. Hece ölçüsüyle söylediği şiirlerinin birçoğu şathiye türündedir. Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirlerinin yer aldığı yayımlanmamış bir divânı vardır. Şiirlerinde Yunus Emre’nin etkisi açıkça görülür. Kaygusuz Abdal, nesir alanında da eserler vermiş, bu yazılarında hayâlî varlıklar üzerine düşündüklerini secîli bir anlatım, kısa ve devrik cümlelerle dile getirmiştir. Kaygusuz Abdal, birkaç şiirinde Serâyî, Miskin Serâyî, Kul Kaygusuz veya Miskin Kaygusuz mahlaslarını kullanmıştır. 

KAYNAKÇA Muhtar Yayladağlı, Kaygusuz Abdal, Hayatı ve Nefesleri, 1939; Vehbi Lütfi Salcı,TFA, Ağustos-Aralık 1949; Abdurrahman Güzel, Kaygusuz AbdalAlâeddin Gaybî, 1981, Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri,1983, TD, OcakHaziran, 1989, Türk Dünyası El Kitabı, c. III, 1992, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, 2000, 2004; Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri, c. I, 1993. 


 Yüzün nûr-ı îmân Elhamdüli’llah 

Kâşun mihrâb-ı cân Elhamdüli’llah 

Dolaşdı boynuma Pendü vâh 

Zülfün gubâr-feşân Elhamdüli’llah 

Cemâlün şem’inün tecellisinden 

Nûroldu her mekân Elhamdüli’llah 

Senün ışkun benüm gönlüm içinde 

Iyân oldı ıyân Elhamdüli’llah 

Bu genc-i saâdetün varlıgundan 

Pür oldu her virân Elhamdüli’llah 

Suretün nakşına hayrân olubdur 

Zemîn ü asmân Elhamdüli’llah İki cihânda bu 

Kaygusuz Abdal Senü bilür hemân Elhamdüli’llah 

TÜRK HALK ŞAİRİ-ABDAL MUSA

 


ABDAL MUSA

 (? - ?) XIV. yüzyılda yaşadığı düşünülmekle birlikte doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi bulunmayan Türk Halk Şairidir.  Hayatı hakkında yazılmış menakıbnâmeye göre Abdal Musa, Horasanlı bir boydan gelmektedir. Azerbaycan’daki Hoy kasabasında doğduğundan Hoy'lu olarak da bilinir. Babası Gazi Hasan Ata; rivayete göre Hacı Bektaş Veli’nin sülalesindendir. Âşık Paşazâde’nin verdiği bilgilere göre de Abdal Musa, bir süre hacı Bektaş tekkesinde oturmuştur. Âşık Paşazâde’nin ve Hoca Sadettin Efendi’nin tarih düşürmelerinde Abdal Musa’nın Bursa’nın alınmasında Orhan Gazi ile birlikte savaşa katıldığı belirtilmiştir. Abdal Musa,  Bektaşi ulularından Yatağan Baba’nın müridi, "Bektaşi Edebiyatı"nın kurucusu olarak bilinen Kaygusuz Abdal’ın mürşididir. Menakıbnâmede Abdal Musa’nın Elmalı yöresinde yaşadığı belirtilmiştir. Abdal Musa'nın , yaşadığı devirde Anadolu’da büyük tesire sebep olan devr-i şiirlerinden  pek azı ele kayda geçmiştir.Nasihatnâme adlı eseri vardır. 

KAYNAKÇA Sadettin Nüzhet Ergun, Bektaşi Şairleri ve Nefesleri,1955; Abdülbaki Gölpınarlı, Alevi-Bektaşi Nefesleri,1963; Cahit Öztelli, Bektaşi Gülleri,1973; İsmet Zeki Eyüboğlu, Alevi-Bektaşi Edebiyatı,1991; Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri, c. I, 1993. 

 Gözlerin kör olsun ey kanlı Yezit 

Bu meydânda ne var Ali’den gayrı 

On İki İmâm’ın kapısın açan 

İmâmlar değildir Ali’den gayrı 


Güvercin donuyla Urum’a uçan 

İmâmlar evinin Kapısın açan 

Cümle evliyâlar üstünden geçen 

Var mıdır hiçbir er Ali’den gayrı 


Sofî abdal erkânını yürüten 

Ayn-ı cemde sevdiklerin sürüten 

Nişter Selman kırk vücudu bir eden 

Var mıdır hiçbir el Ali’den gayrı 


Muhammed Mirac’ın yoluna girdi 

Bu sır gayet sır içinde sır idi

 Şir donunu hatem mührünü verdi 

Bu sırrı kim eder Ali’den gayrı 


Cümle evliyâlar imâmlar burda 

İkrâr alan kimse düşer mi derde 

Yek nefesle durma meydân-ı erde 

Kimdir baba rehber Ali’den gayrı 


Her kimin çırağın yaksa 

Hak yakar Rızâya baş koyup teslimin takar 

Aslımız On İki İmâm’a çıkar 

Babamız her kim var Ali’den gayrı


 Selman bir deste gül Şah’a uzattı 

Kendi tabutuna kendisi yattı 

Cemm-i Mushaf’tan nikâbın attı 

Kur’an yok gördüler Ali’den gayrı 


Erenler erkânı gerçek bellidir 

Abdal Musa fakir onun kuludur

 İmâmlar sırrıyla gönlü doludur 

Var mıdır hiçbir er Ali’den gayrı 


TÜRK HALK ŞAİRİ- AŞIK PAŞA

 



ÅŞIK PAŞA (1272-1333) Asıl adı Ali olan şairin ismi sıfatı “paşa” kelimesi, ailenin ilk çocuğu, ilk, büyük, ağabey anlamlarına gelen “Beşe”kelimesinden devriktir. Hayatı hakkında çok az bilgi olan Aşık Paşa 1272’de Kırşehir’de doğdu. Şeyh Baba İlyas’ın torunu olup, çocukluğunda babası tarafından  bilim ve edebiyat alanında yüksek bilgiler edineceği uslupla yetiştirilmiştir. Hece ve aruz ölçüleri ile , divân ve halk şiirine örnek olabilecek şiirler yazan Aşık Paşa Mevlâna’nın etkisiyle yazdığı Garibnâme (1329) adlı mesnevisi, Maarifnâme ve Divân-ı Âşık Paşa eserleriyle anılır.Çok iyi derecede Farsça ve İbranice bilmesine rağmen, Türkçe eserler yazmayı önemsemiş, millî dile bağlı bir edebiyat oluşturma gayreti içinde olmuştur. 1333’te Kırşehir’de vefât eden Aşık Paşa, Tasavvuf felsefesine samimiyetle inanan , çağının siyasî hareketlerine kuvvet vermiş, düşüncelerinin halk içerisinde yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla şiirlerini yazmıştır. Halkın konuştuğu yalın Türkçe’yi şiirlerine yansıtan şair, Selçuklu sarayında Farsça’nın hakim olduğu bir dönemde Türkçe’yi savunmuştur: 

"Türk iline kimseler bakmaz idi 

Türklere hergiz gönül akmaz idi 

Türk dahi bilmez idi bu dilleri 

İnce yolu o ulu menzilleri "

KAYNAKÇA Abdülbaki Gölpınarlı, Garibnâme, 1936, Türkiyat Mecmuası,1935, c.I, Âşık Paşa’nın Şiirleri; Agah Sırrı Levend, Hikâye ve Kimyâ Risâlesi,1954, 160 Fakr-nâme ve Vasl-ı Hâl, 1953; Pertev Naili Boratav-Halil Vedat Fıratlı, İzahlı Halk Şiiri Ant. 1943; Cevat Hakkı Tarım, Åşık Paşa,1959; Ali Alpaslan, Åşık Paşa’da Tasavvuf, 1963; Tahir Alangu, Yüz Ünlü Türk Eseri,1975; Mehmet Kaplan, Âşık Paşa ve Birlik Fikri,1976; Agah Oktay Güner, TE, Eylül 1986; Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri, c. I, 1993


  Kim alursa bu kitâbı yâdına

 İre cümle mânînün bünyâdına 

Gerçi kim söylendi bunda Türk dili 

İlle mâlûm oldı mânî menzili 


Çün bilesin cümle yol menzillerin 

Yirmegil sen Türk ü Tâcik dillerin

 Kamu dilde varıdı zabt-ı usûl 

Bunlara düşmişidi cümle ukuul 


Türk diline kimsene bakmazıdı 

Türklere hergiz gönül akmazıdı 

Türk dahı bilmezidi bu dilleri 

İnce yolı ol ulu menzilleri


 Bu Gâribnâme anın geldi dile

 Kim bu dil ehli dahı mânî bile 

Türk dilinde yâni Mânî bulalar

 Türk ü Tâcik bile yoldaş olalar 


Yol içinde birbirini yirmeye

 Dile bakup mânisin hor görmeye 

Türk dilinde anlayalar ol Hakk’ı 

Tâ ki mahrûm kalmaya Türkler dakı



14 Şubat 2021 Pazar

Doğu Klasikleri

  

  • Kitap- Necip Asım
  • Bostan- Şeyh Sadi Şirazi
  • Gülistan- Şeyh Sadi Şirazi
  • Mantiku’t-Tayr- Feridüddin Attar
  • Pendname- Feridüddin Attar
  • İlahiname- Feridüddin Attar
  • Merhaba Hüdhüd- Feridüddin Attar
  • Amak-ı Hayal- Filibeli Ahmet Hilmi
  • Hicaz Seyahatnamesi- Nabi
  • Seyahatname- Evliya Çelebi
  • Seyahatname- İbn Battuta
  • Salaman ve Absal- Molla Cami
  • Tuhfetu’l-Ahrar- Molla Cami
  • Lüccetu’l Esrar- Molla Cami
  • Baharistan- Molla Cami
  • Tutiname- Süleyman Tevfik
  • Banu Cihan- Süleyman Tevfik
  • Muallakat-ı Seb’a- (Haz. Sadık Yalsızuçanlar)
  • Bin bir Gece Masalları- Anonim
  • Dede Korkut Hikâyeleri- Anonim
  • Siyasetname- Nizâmülmülk
  • Mahzen-i Esrar- Nizami
  • Kelile ve Dimne- Beydeba
  • Yusuf ile Züleyha- Yahya Bey
  • Muhayyelat- Giritli Aziz Efendi
  • Şahname- Firdevsi
  • İskendername- Firdevsi
  • Makamat- Hariri
  • Hayy Bin Yakzan- İbn Tufeyl
  • Heft Peyker- Genceli Nizâmi
  • Kutadgu Bilig- Yusuf Has Hacib
  • Leyla ile Mecnun- Fuzuli
  • Güvercin Gerdanlığı- İbn Hazm
  • Hüsn ü Aşk- Şeyh Galib
  • Nurname- Cafer İyani Bey
  • Lisanu’t-Tayr- Ali Şir Nevai
  • Muhakematü’l-Lugateyn- Ali Şir Nevayi
  • Hayretü’l-Ebrar- Ali Şir Nevayi
  • Divan-ı Hikmet- Ahmet Yesevi
  • Dîvânü Lugati't-Türk- Kaşgarlı Mahmud
  • Oburlar ve Asalaklar Kitabı- Şihabuddin el - Akfehsi
  • Âşıklar Kitabı- İbn Kayyım El-Cevziyye
  • Ahmak ve Dalgınlar Kitabı- İbn Kayyım El-Cevziyye
  • Zekiler Kitabı- İbn Kayyım El-Cevziyye
  • Ferhat ile Şirin- Anonim
  • Kerem ile Aslı- Anonim
  • Gurretü'l-Beyza /Adaletin Aydınlığında- İbn-i Firuz
  • Siyaset Ahlakı- Abdusselam El-Amasi
  • Noktatü’l-Beyan- Muhammed Nuru’l Arabî
  • Sicilya Cevapları- İbn Seb’in
  • Risale-i Mahbub- Muhammed Sadık
  • Tevbe Risalesi- Muhammed Sadık
  • Delilerin Aynası- Yenişehirli Avni
  • İnsana Tutulan Ayna- Mehmet Said Paşa
  • Aşk/Gönül ile Aşkın Sohbeti- Selanikli Abdi Tevfik
  • Latifeler Kitabı- Lami’i Çelebi
  • Ashab-ı Kehf Hikâyesi- Anonim
  • Gece Diyarından Hayaller- Abdurrahman Gubari
  • Âşıklar Kitabı- Fahreddin-i Iraki
  • Mülkün Sultanlarına- İmam Gazali
  • Hükümdarlara Öğütler- Şeyh Sadi Şirazi
  • Beş Meclis/Akıl ve Aşk Risalesi- Şeyh Sadi Şirazi
  • Varlığın Nuru- Mustafa Tâki Efendi
  • Bülbülname Hikâyesi- Anonim
  • Hayat Kitabı- Abidi
  • Vakıat/Keşif Günlüğü- Hüseyin Vasaaf
  • Dalkavukname- Samsatlı Lukianos
  • Ebu Ali Sina Hikâyesi- Seyyid Ziyaeddin Yahya
  • Dört Derviş Hikâyesi- Sahaf M. Seyyid
  • Aşkın Mahiyeti Hakkında- İbn Sina
  • Nevpeydâ- Abdi Efendi
  • Sohbetnâme- Sun’ullah Gaybi
  • Divan- Mevlana Halid-i Bağdadi
  • Neynâme- Yakub-i Çerhi
  • Sırlar Hazinesi- Mostarlı Ziyai
  • Saadetnâme- Nasır-ı Hüsrev
  • Kabusnâme- Keykavus
  • Pendnâme- Diyarbekirli Ahmed Mürşidi
  • Harikalar Diyarı Hind/Büzürg Bin Şehriyar
  • İskendernâme- Ahmedi
  • Baburnâme- Muhammed Babur
  • Esrarnâme- Feridüddin Attar
  • Cavidnâme- Muhammed İkbal
  • Atabetü’l-Hakayık- Edip Ahmed Yükneki
  • Akıllı Deliler Kitabı- Neysaburi
  • Cimriler Kitabı- Cahız
  • Tövbekârlar Kitabı- Makdisi
  • Duyulmadık Hikâyeler(Nevadir)- Süheyli
  • Yunus Emre Divanı
  • Muhibbi Divanı
  • Yahya Efendi Divanı
  • Nef’î Divanı
  • Eşrefoğlu Rumi Divanı
  • Niyazi Mısrî Divanı
  • Nabi Divanı
  • Fatih Divanı
  • Erzurumlu İbrahim Hakkı Divanı
  • Ümmi Sinan Halveti Divanı
  • Aziz Mahmud Hüdayi Divanı
  • Kaygusuz Abdal Divanı

Batı Edebiyat Sanatı Eserlerinden

  

  • Eflatun : Devlet, Kanunlar, Ziyafet, Sokrates’in Savunması
  • Homeros : İlyada, Odisse
  • Sophokles : Kral Oidipus, Elektra, Trakhisli Kadınlar
  • Euripides : İphigeneia Alis’te, Orestes, Andromaque
  • Heredotos : Tarih
  • Çiçero : Nutuklar, Hitabet, Cumhuriyet, Dostluk
  • Vergilius : Bocilica, Georgeia
  • Seneca : Dialoglar, Troialılar, Agomennon
  • Dante : Divinia Commedia ( İlahi Komedya )
  • Ariosta : Çılgın Orlando
  • Tasso : Kurtarılmış Kudüs, Aminta
  • Cervantes : Don Quijote ( Don Kişot )
  • Montaigne : Denemeler
  • Bacon : Denemeler
  • Cornielle : Le Cid, Horace
  • Racine : Andromaque, Phedre
  • Moliere : Gülünç Kibarlar, Tartuffe, Adamcıl, Zoraki Hekim, Cimri, Hastalık Hastası
  • La Fontaine : Fabller
  • Pascal : Düşünceler
  • Montesquieu : Kanunların Ruhu, İran Mektupları
  • Voltaire : Henriade, Zadig
  • J. Rousseau : İtiraflar, Toplum Sözleşmesi, Emile
  • Lamartine : Şairine Düşünceler, Graziella
  • Hugo : Hemani, Sefiller, Notr Dame de Paris, Cromwell, Cezalar
  • Balzac : Eugenie Grandot, Goriot Baba, Vadideki Zambak, Mutlağın Peşinde
  • Stendhal : Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı
  • Flaubert : Madam Bovary, Salambo, Duygusal Eğitim, Üç Hikâye
  • Daudet : Değirmenimden Mektuplar, Pazartesi Hikâyeleri, Sapho, Küçük Şey
  • Zola : Meyhane, Germinal, Deneysel Roman, Nana
  • Maupassant : Güzel Dost, Tombalak, Ayışığı, Küçük Roque
  • Baudelaire : Kötülük Çiçekleri
  • Albert Camus : Veba, Yabancı, Düşüş
  • Shakespeare : Venedik Taciri, Hamlet, Romeo ve Juliet, Othello, Kral Lear
  • Milton : Kaybolmuş Cennet
  • Daniel Defoe : Robinson, Crusoe
  • Charles Dickens : Antikacı Dükkânı, David Copperfield
  • Goethe : Faust
  • Schiller : Don Carlos, Wilhelm Tell
  • Puşkin : Maça Kızı, Çingeneler
  • Gogol : Müfettiş, Kumarcılar, Ölü Canlar
  • Dostoyevski : Suç ve Ceza, Budala, Karamazov Kardeşler
  • Tolstoy : Savaş ve Barış, Anna Karanina, İvan İlyiç’in Ölümü,Hacı Murat, Kazaklar
  • Gorki : Ana
  • İbsen : Hortlaklar, Halk Düşmanı
  • Edgar Allan Poe : Kuzgun, Annabel Lee, Canlar
  • Mark Twain : Missisipi’de Hayat
  • Jack London : Uçurum Halkı, Martin Eden, Vahşetin Çağrısı
  • Ernest Hemingway : Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Silahlara Veda
  • John Steinbeck : Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, Sardalya Sokağı

İrfan Karabulut Sus/adım Harput

İrfan Karabulut kimdir?           1966 yılında Dersim/Mazgirt'in Sülüntaş köyünde doğdu. İlköğrenimi babasının müstahdem olarak çalıştığ...

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *