Sosyal hayatın çeşitlenmesi ve toplumsal iş bölümünün gelişmesiyle
din adamlığı, şairlik, hekimlik, büyücülük, müzisyenlik vasfını meslek bünyesinde
toplamış olan kamlar, baksılar ve ozanlar yavaş yavaş bu çeşitlilikten
sıyrılmaya ve sadece şiir ve müzikle ifade bulan yetenekler haline gelmeye
başlamışlardır.
İslamiyet sonrası
dönemde ozan- baksıların asırlardır tek başına gördükleri vazifeler birbirinden
ayrıldı.
“ Alimler,
mutasavvıflar, şâirler, bakıcılar, müneccimler, efsuncular, mûsıkîşinâslar”
“Hastaları hekimler veya efsûncular tedâvî ediyor, mûsıkî aletlerini
mûsıkîşinâslar çalıyor, şiir ve edebiyatla uğraşmak medreselerde Arap ve Acem edebiyat
ve bilgilerini edinmiş âlimlere ait bulunuyor, eski baksı’ların halkın muhayyilesinde
efsanevî bir şekil alan kerametleri artık mutasavvıflara isnâd olunuyordu.”
(Köprülü 1966b: 65).
Kam-baksı geleneğindeki mesleki ayrışma, bütün Türk
boylarında aynı ölçülerde gerçekleşmemiştir. Örneğin Kazak ve Kırgızlarda baksılar,
günümüzde bile büyü ve sihirle uğraşırken, Türkmenlerdeki bahşılar, dutarla
şiir söyleyip destan anlatan olağanüstü yetenekler olarak yaşatılmaktadır. Uygurlar
başta olmak üzere bazı Türk boylarında bahşılar, âlim ve kâtip olarak
tanınırlar.
"Törenler ve Şiir
Şeylan / Şölen
Oğuz Türklerinin kurban törenlerine şeylan veya şölen adı
verilmiştir. Dini içerikli bir tören olmanın ötesinde şeylan, sosyal içerikli
bir törenin de adıdır. Kurban,Tanrı’yı memnun etmek veya dini bir yükümlülüğü
yerine getirmek amacıyla kesilse de kurbanın dağıtım şeklinde bir hiyerarşi
vardır. Şölenlerde kesilen kurbanın “sögük” adı verilen parçaları Oğuz boyları
arasında dağıtılır, ancak bu dağıtım belli bir düzen içinde yapılır. Buna göre
şeylanda kesilen kurbanın hangi parçasını hangi
boyun alacağı önceden belirlenmiştir.
Sıgır
Oğuzların av törenlerine “sıgır” adı verilmiştir. Eski
Türklerin yaşam biçimi dikkate alındığında avın toplum içindeki konumu daha
açık olarak anlaşılabilir. Bozkır kültürünü yaşayan bir toplumun günlük
hayatını idame ettirebilmek için ava özel önem vermesi ve avcılığı bir yaşama
biçimi olarak algılaması kadar doğal bir şey yoktur. Türkler için av, hem
ekonomik bir üretim değeridir, hem de savaşçılığı tabiata karşı uygulama
şeklinde bir tatbikat alanıdır. Avcılıkla ekonomik ve sosyal hayatını devam
ettiren Türk boyları, aynı zamanda savaş yeteneklerini de geliştirmişlerdir. Bu
nedenle av dönemleri, Türkler için özel zamanlar olarak değerlendirilmiş
Yuğ
Türk kültüründe varlığı erken dönemlerden itibaren tespit
edilmiş diğer bir dinî tören, “yuğ”dur.
Yuğ, eski Türklerde ölen kişinin ardından düzenlenen cenaze merasimlerinin
genel adıdır. Bu kelimenin geçtiği ilk kaynakların başında Orhun Kitabeleri
gelir. Burada Kültigin öldüğünde onun için bir yuğ töreninin düzenlendiğinden
bahsedilmektedir. Kitabelerde verilen bilgilerden hareketle yuğ törenlerinde
“yuğcu” ve “sıgıtçı” denilen ağıtçıların bulunduğunu, törene gelenlerin yanlarında
altın, gümüş, misk ve kurbanlık hayvan getirdiklerini, katılımcıların saçlarını
kesip yüzlerini çizdiklerini ve ölen kişi için “balbal”ların dikildiğini
öğreniyoruz. Göktürk döneminden başka Hunlarda da varlığını takip edebildiğimiz
yuğ törenlerinin önemli bir kısmını kurban oluşturur. Altay Türklerinde kurban edilen
at, derisinden çıkarılıp bir sırığa takılırken Çin tarihçilerine göre eski
Türklerde kesilen kurbanların başları sırıkların ucuna takılır. Kazaklarda ise
cenaze törenlerinde atın sadece kuyruğu kesilerek kurban merasimi tamamlanır." ALINTI KISALTILMIŞTIR.
(Ankara 1986: Türk
Tarih Kurumu Yayınları)
(Ankara 1987: Türk
Tarih Kurumu Yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder