AY, HİÇBİR ZAMAN BATMAYACAK!
Denize yakın bir tepebaşı; yüzünü denize çevirmiş, arkasını ormana vermiş, yalnızlığın koynunda bir kulübe...Kulübenin her tarafında sarmaşık gülleri var; kapının önündeyse tüylü mü tüylü, bir o kadar da sevimli bir köpek, en derin uykusunda. Evin bacasından mutlu bir duman, göğe kavuşmanın heyecanıyla ilerlemekte...
Görülüyor ki bu ıssız yerdeki kulübe, yalnız değil! Akşam olmak üzere...Güneş bütün güzelliğini sermiş gözler önüne...Şimdi, bütün çıplaklığıyla denizin kollarında; vuslata erdiler artık. Birer birer dansa kalkıyor yıldızlar, güneşin ardından. Sahnede artık, birbirine dokunamadan dans etmek zorunda olan yıldızlar vardır. Bütün gece onların...Aşk dolu, ıstırap dolu bütün bir gece! Birden haşmetli, o denli de hançerli ay, yıldızlara karışıyor. Her zamanki yalnızlığıyla, yüreğine saplanmış hançerin verdiği acıyla daha bir mağrur ve olağanüstü...Yıldızlar, onun acısını sezerek adeta taş kesiliyor, sevgililerine kavuşamamanın verdiği ıstırabı hafifletmek maksadıyla ayın dayanılmaz güzelliğini seyre dalıyorlar. Gece, müthiş bir sessizlik içinde...Dalgaların sesleri martılarınkine karışıyor. Rüzgar yaprakları hışırdatıyor, cırcır böcekleri ötüşmekte...Sanki bu sessizlik içinde aşkın şarkısı yazılıyor ve durmaksızın söyleniyor. Her defasında daha güzel, her defasında daha etkileyici...
Kulübenin kapısı hafifçe aralanıyor, hırkasına sıkı sıkı sarılmış, saçları darmadağınık bir genç kız çıkıyor kapıya...Gözleri yakamozun büyüleyici güzelliğinde, kulaklarında aşkın şarkısı...Yavaş yavaş tepenin kenarına doğru ilerliyor; elinde yıllarca sakladığı özenle kurutulmuş bir karanfil ki "Yarin dudağından getirilmiş bir katre alevdir bu karanfil.", yanında tüylü, bir o kadar da büyük köpeği, dudaklarında hafif bir tebessüm...Tam tepenin kenarına geldiğinde duruyor, bir taşın üstüne çökerek, şefkatle köpeğinin başını okşuyor, karanfili dudaklarına değdiriyor...Hafifçe ürperiyor genç kız, rüzgarın ılık sıcaklığı bedenini sorarken. Ayağa kalkıyor, yıldızları seyrediyor ilkin, aya ilişiyor gözü sonra...Elindeki karanfili hatırlıyor, gözyaşlarıyla ıslattığı. Gökyüzüne, aya doğru fırlatıyor bu bir katre alevi...Önce havalanıyor, sonra denizin kollarında buluyor kendini, örselenmiş çiçek. Ve günün birinde, uzaklarda kendisini bekleyen sevgiliye, sahibinden haber götürmek üzere, dalgalara karışıyor.
Genç kızın dudaklarında buruk bir tebessüm, gözlerinde yıldızlar...Gece gözlü, başını aya doğru çeviriyor, denizin kollarına terk ettiği karanfili unutarak. Aşkın şarkısı yeni baştan çalınırken, ay yavaş yavaş batmaya hazırlanırken, dudaklarından hiç kimsenin ama hiç kimsenin duyamadığı fakat uzaklardaki sevgilinin ta yüreğine hissettiği şu sözcükler dökülüyor:
Ay, hiçbir zaman batmayacak!
Aysun ÇELİK REİS
Müthiş. İşte hasret kaldığım o üslup...v
YanıtlaSil