Sanatın kendi içinde yapısal bir bağlantı ağı olduğunu düşünecek
olursak fonetik sanatlardan müzik ve edebiyatın seslere dayanan bir iletişim
sisteminde gelişip gerçekleştiklerini söyleyebiliriz.
Sanat dalları ilişkilerinde; resim-müzik, edebiyat-tarih, sinema-resim,
tiyatro-müzik, şiir-fotoğraf… benzeri bağlantılardan anlaşılacağı üzere,
edebiyat ve müziğin her alanla bağlantılı olduğunu, seslerin ve sessizliğin
üzerine kurulmuş olan iki sanatın soyut ve somut olarak tanımlanma sürecinin
benzerliğini fark ederiz.
Gerçek bir dil olan edebiyatla bir araya gelerek, birleşerek
yenilikler yaratabilen müzikteki anlamlandırma ve dışa vurum semantik bir güce dönüşür. Müzik-edebiyat birlikteliğinden
ortaya çıkan semantik güç yaşamsal akışın itkisi olur. Geride kalan yüz yıllar
boyunca , bütün uygarlıklarda müzik ve
edebiyatta açığa çıkan olağan üstü yetenek, kazanılan deneyim, bilgi birikimi ,üretilende
kalıcılık, üretilenin yoğunluğu...açısından düşünüldüğünde fenomen kabul edilirler. Edebiyat sanatı, söz yapısının (ses) yanı
sıra ritim öğesiyle de müziğe yaklaşım geliştirir.
Edebiyat da müzik gibi önem ve değer açısından diğer sanat
dallarını aşar çünkü müziğin ve edebiyatın yapısal özelliği, metafizik bir
karakter taşır. Başlangıcı geçmiş zamanın derinliklerinde kaybolmuş kadim
bilgilerin kodları ile işlemlenirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder